17 Eylül 2017 Pazar

Nereye Gitsek?

İstanbul'da yaşayanlar ya da yolu İstanbul'a düşüp de şehiri gezmek/tanımak isteyenler için hazırladığımız bir yazıdır. İstanbul'da günübirlik yapabileceğiniz gezintiler için naçizane birkaç tavsiyeyi sizlerle paylaşıyoruz.

1- Genellikle haftasonları düzenlenen sabahtan akşam üstü saatlerine kadar süren ve genelde yürüyerek gerçekleştirilen İstanbul kültür (Sultanahmet, Balat, Kadıköy, Adalar, Su kemerleri, müze ve saraylar vb.) turlarına katılabilirsiniz. Fiyatları oldukça cüzi oluyor. Yürümeyi ve tarihi seviyorsanız güzel bir gün geçireceğinizden eminiz.

2- İstanbul'u bir turist gibi gezmek isteyenler de İstanbul'un çeşitli tarihi veya önemli noktalarına ulaşımı sağlayan çift katlı otobüslerle kısa ya da uzun turlara katılabilirler. Hem çok yorulmamış olursunuz hem de çeşitli noktaları aynı gün gezip görmüş olursunuz. 

3- Şehirden biraz uzaklaşmak isteyenler ise Kemerburgaz-Sarıyer (Avrupa yakasında) arasında olan Belgrad Ormanları'na giderek piknik, yürüyüş yapabilirler.

4- Sakin ve şehirden uzak yerleri sevenler için ise Terkos Gölü ve çevresi (Avrupa yakası) iyi bir tercih olabilir. Göl çevresinde piknik alanlarının yanı sıra kısa yürüyüşler yapabileceğiniz güzel bir doğa sizi bekliyor.

5- Anadolu yakasının Karadeniz kıyısında yer alan Şile ve Ağva İstanbul'a yaklaşık 50km mesafede yer alsa da, görmeye değer yerlerden. Sabah kahvaltınızı yapacağınız çok sayıda mekan var. Konaklamak isteyenler için de kamp yerleri ve butik oteller mevcut.

6- Doğanın kalbinde bir gün geçirmeyi isteyenler Polonezköy (Anadolu yakasında) size göre. Kahvaltı, mangal, aktivitelerle dolu bir gün sizi bekliyor. Çevredeki butik otellerde konaklayarak dilerseniz birkaç gününüzü geçirebileceğiniz güzel bir yer.

7- Yine Şile tarafında yer alan Saklıgöl'e de gitmek iyi bir seçenek olabilir. Göl çevresinde tek tesis olması sebebiyle, kahvaltı hizmeti veren bu tesis randevusuz çalışıyor ve bunun için erken gitmek gerekli. Göl çevresinde yürüyüş yapabilirsiniz, piknik için de ayrılan alanlarda güzel bir gün geçirebilirsiniz. Göldeki ördekleri izlemek insana huzur veriyor.

8- Deniz ve doğa bir arada olsun, şehrin trafiğinden de bıktım diyorsanız Adalar'a gitmeye ne dersiniz. Şehir hatları vapurları ya da İdo ile Heybeliada, Burgazada, Kınalıada ve Büyükada'ya gidip, bisiklete binebilir, fayton turlarına katılabilir ya da yürüyüş yaparak şahane fotoğraflar çekip güzel bir gün geçirebilirsiniz. Yine adalarda da konaklama imkanları mevcut.

9- Denizi görmezsem İstanbul'da olmanın önemi yok düşüncesindeyseniz, size tavsiyemiz boğaz turları olacaktır. Haliç'ten, Eminönü'nden, Ortaköy'den, Kadıköy'den vb. iskelelerden hareket eden tur vapurlarına uygun bir ücretle binerek, gününüzü şahane görüntülerle geçirebilirsiniz. Yanınıza şal, şapka vb. koruyucular almanız önemli, deniz havası çarpabilir. 

10- Manzaraya bakmayı sevenler için birkaç önerimizden ilki Pierre Lotti tepesi. Tepe Avrupa yakasında Eyüp ilçesindedir. Haliç'i neredeyse Sarayburnu'na kadar görebilen nefis bir manzarası var. Eyüp Sultan Cami arkasındaki teleferik ile de tepeye ulaşım imkanı var. Tepedeki cafelerde içeceğiniz Türk kahvesiyle, çayla eşsiz manzarayı izlemenin keyfi bir başka.

11- Manzara severler için diğer seçenekler ise, Mimar Sinan'daki (Süleymaniye cami civarı) cafelerin terasları, İstiklal Caddesi'ndeki birkaç marka cafe/otelin terası, Anadolu yakası Otağtepe'deki boğaz manzaralı birkaç cafe. 

Yazıda cafe, restoran, otel ismi belirtmek istemedim. İlgilenenler, yazının yorum kısmında ya da e-mail ile öneri isterse, isimleri de yazabilirim.



Keyifli gezmeler...

12 Nisan 2017 Çarşamba

Strazburg / Strasbourg / Fransa / France

29 Nisan 2017


"Le petite France" ... 
Strasbourg denince akla gelen tarif     "Küçük Fransa"

Strasbourg Fransanın doğusunda Almanya sınırında yer alan, bir zamanlar Almanya toprağı olan masal kentidir. Her iki ülkenin sınırını Ren Nehri'nin kolları belirlemektedir. Şehir de bu nehire yakın kurulmuştur. Öyle sınır tabelaları 1-2 metre mesafe ile birbirinden ayrılmıştır. Şehirde yaşayan Türkler de azımsanmayacak sayıda. Her an her yerde karşılaşmanız mümkün. Şehirde gezmek için 2-3 tam gün yeterli olacaktır. Para birimleri euro, saat farkımız 1 saat ile gerideler. Fransızca resmi dil ancak İngilizce bilmeyen de yok diyebiliriz. Ünlü Alman yazar Goethe'nin yaşamının büyük kısmı burada geçmiş. 
Strazburg'a Stuttgart havalimanından, 6 günlüğünü yaklaşık 550₺'ye kiraladığımız araba ile gittik. Şehir merkezine 10dk yürüme mesafesi olan uygun fiyatlı bir otelde konakladık. Araç ile gidecek olanlar için, şehirde, genellikle, saat 19:00-09:00 saatleri arasında cadde ve bulvarlarda park ücretsiz, park fişi yine de alıyorsunuz ancak bu saatler dışında da araç park yerindeyse o ücreti ödüyorsunuz. Şehir merkezinde ise hemen her semtte uygun ücretli otoparklar var. Hangi otoparkta kaç boş ver olduğunu ışıklı tabelalardan görebilirsiniz. Park ücretlerinin saati 2-3€'dan başlıyor. 
Şehirde ulaşım tramvay ile de kolaylıkla sağlanmakta ve hemen her noktaya da tramvay hattı mevcut. Şehir merkezine vardıktan sonra da, görülecek önemli yerler birbirine oldukça yakın olduğundan, bir ulaşım aracına pek de ihtiyaç duyulmuyor. Bisiklet kullanımını ise çok yaygın, sayıları araçtan bile fazla denebilir.  
Strasbourg "Alsace-Loren şarap yolu" üzerinde yer aldığından, eğer vaktiniz var ise, Colmar şehrine kadar olan bu yol üzerinde de gezebilir, şarap evlerini görebilirsiniz. Rotayı, internetteki haritalardan temin edebilirsiniz. 
Venedik gezimizde şehri vaporettolar ile gezebilmiştik. Aynı sistem burada adını 'batorama' olarak değiştiriyor. Batoramalar ile Strazburg kanallarında keyifli tur yapabilirsiniz. 
Yemek konusunda ise alternatif çok. Bütçenize göre uygun bir yerde her an yemek yemeniz mümkün. Meşhur yiyeceklerinden biri ise 'tarte flambee', bir tür ince pizza. Tadı gerçekten güzeldi, 1 kişi için ise büyüklüğü yeterli hatta fazlaydı. 1 tarte flambee ve 2 bira 15€.  Yanında da Fransız şarap ya da birası deneyebilirsiniz. Alsas keki denilen ekmekleri de meşhur, Grande İli'de çok sayıda fırın ya da pastanede bu ekmeklerden dilimler halinde alabilirsiniz. Fransızların peynirlerinin de meşhur olduğunu hatırlatalım. Bu bölgede çok sayıda satış yapan dükkan bulabilirsiniz. Can alıcı bir diğer lezzet ise, bizim için, makaron oldu. Şimdiye kadar bu kadar lezzetlisini yediğimi hatırlamıyorum, adet fiyatı 1,2€'dan başlıyor. Şehrin önemli ve en eski iki evinden biri olan Maison Kammerzell (Kammerzell'in evi) restoranı da katedral yakınında ve Gotik mimarisi ise göze çarpan bir bina. Fiyatlar biraz pahalı ancak dışarıda oturup birşeyler içebilirsiniz. Kaz ciğeri ile ünlenen Gerorges Bruck'ün dükkanı (kapısının üst tarafında asılı, metal bir kaz simgesi var) ise Rue Des Orfevres caddesi üzerinde; bu caddesi de meşhurdur, kafelerinde vakit geçirebilirsiniz. Palace Kleber meydanı çevresinde güzel restaurant ve cafeler mevcut. Saat 19:00'dan sonra birçok restoran kapalı olduğundan, yemek yemek epey zor oluyor, bu yüzden yemek yemeyi daha erken saatlerde yapmak önemli. 
Şehir her daim canlı. Akşamüstü otelinizden çıkıp, kanalların kenarında yürüyüş yapmayı unutmayın, bolca fotoğraf da çektirin. Kanal kenarına inip oturabilir, bisiklete binebilir ya da şarkı söyleyenleri dinleyebilirsiniz. Dilerseniz kanal üzerindeki büyük gemilerde yemek yiyebilir, birşeyler içebilirsiniz. 

Görülecek yerler özetle



  • Cathedrala Notre Dame de Strasbourg: 1176-1439 yılları arasında inşaa edilmiş. Katedral o kadar büyük ve gösterişli ki, sokak aralarındaki görüntüsü bile etkiliyor. Yüksekliği 142 metre imiş. Kulesine çıkıp şehrin panoramik manzarasını izleyebilirsiniz. Bu bölgedeyseniz zaten, sırayla birçok önemli yeri de görüyorsunuz olacaksınız. Bunlar;
  • Strasbourg Astronomical Clock: Notre-Dame katedralinin içindeki tarihi saattir. 1843 yılında kurulmuş. Katedral girişinden içeri girildiğinde ileride sağ köşede yer alıyor. Hemen yanındaki, yerdeki mazgaldan aşağıya da para atıp dilek dileyebilirsiniz, mazgal altında adeta para denizi var :) 
  • Palace Kleber: Saray girişi ücretli. Katedralin hemen karşısındaki bina. İçinde 
  • Palais Rohan: Saray nehir kıyısındadır. 1681 yılında Barok mimarisi ile inşaa edilmiş. Girişi ücreti. İçinde Arkeoloji ve Sanat müzeleri yer alıyor. 
  • Le Petite France: 16. yy'a ait Alsas evlerinin yer aldığı büyüleyici bir tarihi lokasyon. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'ndedir. Eskiden balıkçıların uğrak yeriyken, günümüzde turistik bölge olarak anılmakta. Sokaklarında kaybolmadan dönmeyin :)
  • Barrage Vauban : Barajın yanındaki üniversite binasının önündeki tarihi köprüye girip üst katına çıkın... Ve şahane manzaranın tadını çıkarın. 
  • Parc de I'Orangerie: Avrupa'da görebiliceğiniz güzel parklardan biri. Ağaçlardaki leylekler ve çıkardıkları gaga sesleri de etkileyici. İçerdeki gölette, kayıklarla gezinebilir, çocuklarınız için hazırlanmış parkurlarda onlarla güzel vakit geçirebilirsiniz. Park girişi ücretsiz. Parkın karşısında ise aşağıdaki binalar mevcut;
  • Council of Europe: Avrupa konseyi ve Avrupa Parlamentosu binası. İçeriye girmek pek mümkün değil. 
  • Cour Europenne des Droits de L'Homme: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Her iki önemli binayı ise nehir ayırıyor. Bu bölgeye tramvay ile rahatlıkla ulaşabilirsiniz. 




Keyifli seyahatler dileriz... 

9 Ocak 2017 Pazartesi

RIGA / Latvia / Latvijas / Letonya

19-20 Kasım 2016

Kuzeyin büyüleyici şehri, Riga... 

Rotamızı, Tallinn'den otobüs (1 kişi 16eur) ile Riga'ya çevirdik. Estonya ve Letonya arasında tren olmadığından, karayolu ile 4-5 saat süren konforlu bir yolculuk ile Riga'ya vardık. Otobüsün istikameti Tallinn, Parnu ve Riga şehirleridir. Otobüsün açık büfe içecek ikramları ile manzaranın keyfini çıkararak, hayli güzel bir yolculuk yaptık. 
Riga ile saat farkımız yok, para birimleri Euro, insanları 4-5 dil biliyor, İngilizceleri de oldukça iyiydi. Kasım ayında oraya gidecek olursanız, kalın montun yanı sıra bere, atkı ve eldiven kullanmanızın gerektiği günler olabiliyor, aklınızda bulunsun. Old Town (Vecriga) olarak adlandırılan lokasyon, denize daha yakın. Riga'da yeme-içme, konaklama, alışveriş vb. ihtiyaçlarınızı ucuzdan pahalıya mal edebileceğiniz dükkan ve restoran-kafeler çok var. Bu yönüyle, her bütçeye hitap eden bir şehir. 25eur civarında olan Riga card ile de pek çok müze ve turistik yerlerde indirim avantajından yararlanabilirsiniz. 
12'inci yy'da Albert of Bremen tarafından kurulan Ortaçağ ambiyasındaki bu güzel şehir, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alıyor. 1989 yılında, Estonya, Litvanya ve Letonya halklarının elele tutuşarak oluşturdukları zincir ile tüm dünyaya, bağımsız olmak istedikleri mesajını verdiler ve 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nden ayrılarak bağımsızlıklarını ilan ettiler. 
Ayrıca, Noel'de çam ağacı süsleme geleneğinin Riga'dan yayıldığı bilinmektedir. Bu geleneği ise "Karakafalılar" dedikleri, zenci bekar genç tüccarların kestiği çam ağacını, çocukların, hoşlarına gitmesiyle, süslemeye başladıkları söylenir. 
Şehirdeki yapılar art nouveau mimarisiyle inşaa edilmiş. Art Nouveau (Jugendstill) mimarisini en iyi görebileceğiniz caddeleri ise, Alberta, Strelnieku ve Elizabetes'tir. Şehirde dolaşırken çatılardaki süslemeler zaten dikkatinizi çekecektir. 
Riga'da ulaşım oldukça rahat, yürüyerek dolaşabileceğiniz gibi, metro, tramvay, troleybüs, otobüs veya taksi ile de gezmeniz mümkün. Taksi olarak ise Panda (+371 67000 000) unvanlı taksi firmasını kullanmanızı tavsiye ederiz. Çağrı merkezi sistemi ile çalışıyorlar, telefonda nereden nereye gideceğinizi söylediğiniz zaman, size yol ücretini ve saat kaçta sizi alacaklarını söylüyorlar. Varış noktanızda bu ücretten farklı bir ücret talep edemiyorlar; talep ederlerse çağrı merkezini arayıp durumu aktardığınızda, şoföre yaptırım uygulanırmış. Şehir merkezinden 10km kadar uzaktaki havaalanına Panda taksi ile 7,2eur'ya vardık, telefonda da verilen fiyat buydu. 
Vecriga bölgesindeki Elizabetes caddesi (iela) üzerinde bulunan Lido adlı cafe-restoran oldukça uygun fiyatlı ve günün her saatinde açık büfe şeklinde hizmet veriyor. 2 kişi için ortalama bir kahvaltı 12 eur, akşam yemeği 19,5 eur. Tüm öğünlerinde ki yemekler oldukça lezzetliydi. Akşam saatlerinde kalabalık olduğundan, yer bulmakta güçlük yaşayabilirsiniz. Neyse ki, yemeğini bitirenler masalarda oyalanmıyorlar. Müşterilerin çoğu ailecek geliyor. Kefirleri ise değişik ve güzeldi, tatmanızı tavsiye ederiz. Alkolsüz bir mekan olduğunu hatırlatalım. Bütçenizi biraz daha yüksek tutuyorsanız, ünlülerin de uğrak mekanı olan Vincents restoranda yemek yiyebilirsiniz. Riga'nın meşhur içeceği ise "Riga balsam" (Riga Black Balsam/Latvijas Balzams) dedikleri müthiş etkili bir tür likör. İçerisinde %45 oranında alkol varmış. İçer içmez acayip bir yanma hissi veriyor. Alacak olursanız, mutlaka tadına bakıp da satın alın. İçerken yanında çay ya da kahve ile içilmesi tavsiye ediliyor. Soğuk memleketlerin genellikle bu tür, iç yakıcı içkileri oluyor. 
Riga'yı ikiye ayıran (eski ve yeni kent olarak) Daugava Nehri kıyısında yürüyüş yaparken görebileceğiz bir anıt, Big Christopher heykeli... Heykelin aslı tarih müzesinde muhafaza ediliyor. Efsaneye göre, Christoper'ın, mağaradan çıktığı ve etkili bir selden küçük bir çocuğu kurtardığı, ertesi gün de, çok miktarda altın bulduğu ve Riga'yı kurduğu söyleniyor. Heykel şimdilerde, nehrin kıyısında, yolcuları selamlamakta. 
Alışveriş için ise, en eski pazar yerlerinden biri olan zeplin hangarları alanını görmenizde fayda var. Yiyecekten içeceğe, kıyafetten aksesuara, ayakkabıdan bitkiye herşeyi burada bulabilirsiniz. Pazarlık da yapılıyor. Diğer Baltık şehirlerinde sıkça görülen amber (kehribar) Riga'da da var. 
Riga'da görmeden dönmeyin diyeceğimiz bir diğer konu ise eğlence mekanı olarak da bilinen Skyline Bar. Bir otelin en üst katında yer alan bara akşamüstü saatlerinde giderseniz, manzara harika. Şehirdeki hemen hemen tüm sokaklar Brivibas, Valdemara, Caka iela (bulvarlarını) dik kesiyor, bu yüzden kaybolma ya da adresi şaşırma olasılığı düşük.

Riga'da gezilecek yerler kısaca;

  • The House of the Black Cat: Çok eskiden tüccarlar loncasından (big guild) atılan bir tüccarın, öfkesini ifade etmek için evinin çatısına iki tane kara kedi heykeli yaptırmış ve kuyruklarını da loncaya doğru çevirtmiş. Loncadaki esnaflarla iş tatlıya bağlanınca da, çatıdaki kedilerin yüzünü loncaya çevirtmiş. Bu siyah kediler, meydanın köşesinde yer alan sarı binanın (giriş katında şans oyunları lokali var) çatısının her iki köşesindeki sivri kubbeler üzerindedir.
  • Monument of Freedom: Şehir merkezinde yer alan Milda adlı özgürlük anıtı. Anıtın yanlarında park alanı ve su kanalları mevcuttur. 
  • Pilsetas Kanals: Şehir merkezindeki yeşil alanda yer alan kanalda tekne turu yapabilirsiniz.
  • Swedish Gate: İsveç kapısı, İsveç'in şehirdeki hakimiyetinin sonu olarak kabul edildiğinden, önemli yapılar arasındadır.
  • Riga Nativity of Christ Orthodox Cathedral: 1800'lü yıllarda Rus mimarisiyle inşaa edilmiş Ortodoks klisesi. Esplanade lokasyonunda gold renkli yuvarlak kubbeli görkemli bir klisedir.
  • St. Alexander Nevsky Church: Yeşil oval kubbeli, sarı boyalı klise de ilginizi çekecek yapılardan.
  • Powder Tower: Günümüzde orijinal haliyle var olan kule ilginizi çekecektir. 
  • Dome Cathedral (Doma Bazn. / Riga Cathedral) : Dome Meydanı'nda bulunan külah şeklinde yeşil sivri kubbesi olan katedral, hemen önündeki zeminde ise şehrin Dünya Kültür Mirası olarak ilan edildiğini gösteren yuvarlak plaka var. Biz Noel zamanı orada olduğumuzdan, klise duvarlarında müthiş ışık gösterileri yapılmıştı.
  • House of the Black Heads: Dome Meydanı'ndaki turuncu ikiz yapıdır. Eski dönemde, yabancı tüccarların loncaları olarak kullanılmış. Bodrum katında şarap mahzeni var. Giriş ücreti 3eur. 
  • Three Brothers: Ortaçağ'da Riga evlerinin yapılarını (mimarisini) temsil eden, şehirdeki  bu en eski evler gerçekten çok güzeldi. 
  • KGB Corner House: "Köşedeki Ev" olarak bilinen bu eski Sovyet KGB merkezinde, rejime karşı olan birçok Letonyalının sorguya çekildiği, işkence yapıldığı veya öldürüldüğü biliniyor.

Keyifli seyahatler ✈☺